6 Temmuz 2010 Salı

Hitit İmparatorluğu Büyük Krallık Dönemi (Siyasi) ( Son Tunç Çağı)


Son Tunç Çağı Dönemi'nde Anadolu toprakları Hitit İmparatorluğu egemenliğinde geçtiği için Hitit İmparatorluğu Büyük Krallık Dönemi'de denebilir.

Bu dönem içerisinde özellikle 2. Tuthalia ve 1. Şuppiluliuma ve 2. Murşili dönemlerinde Hitit İmparatorluğu Anadolu üzerinde büyük bir güç olmuştur.

Bu dönemin kralları :

1. Tuthalia :

Tahta yasadışı yollardan çıkan Tuthalia, amansız bir savaşçı idi ve topraklarını Arzava, Kaşka ve Hurrilere karşı savunmuştur. Hitit Dönemi'nin bu dönemi kendi sülalesi ile başlamış ve yıkılana kadar devam etmiştir.Suriye üzerinde Hitit Egemenliği'ni tahsis etmiştir.

Arnuvanda 1 : Tuthalia'nın yayılmacı politikası yerine diplomasi yolunda ilerlemiş, döneminde komşu devletlerle olan ilişkiler güçlendirilmiş, pek çok yeni antlaşmalar yapılmıştır.

2. Tuthalia : Bu dönemde toprak kayıpları yaşanmış ve bu toprakların geri alınması ile uğraşılmıştır.

1. Şuppiluliuma : 1. Şuppiluliuma döneminde krallığın sınırları Kuzey Suriye, etki alanı da Kuzey Mezopotamya'ya kadar genişlemiştir ve İşuva Krallığı'nı ele geçişrmiştir. Hakkındaki bazı bilgiler 2. Murşili tarafından yazdırılmış olan "Şippiluliuma'nın Başarıları" adlı tabletten elde edilmiştir.

Ünü yayılan 1. Şippiluliuma'ya o esnada ölen Mısır Firavunu Tutankamon'un dul eşi kendisine mektup yazarak dul kalması sebebiyle oğullarından birisini kendisine eş olarak talep etmiştir. Oğullarından birisi gönderildikten sonra firavunun eşinin muhalifleri tarafından yolda öldürülür. Bunun üzerine Mısır'a saldıran 1. Şippiluliuma orayı ele geçirir ve Kadeş Dönemi'ne kadar olan bir çatışmayı başlatır.

2. Murşili : Dönemin en başarılı krallarından biri olan 2. Murşili Kaşkarlara karşı seferler düzenler ve bu ülkeyi kendi topraklarına katar.

Babası ve ağabeyi vebadan ölünce tanrıların kendilerine veba salgını gönderdiğini düşünür vbe tanrılara yakarışta bulunmuştur. Aynı zamanda "Şippululiuma'nın Başarıları" yazıtını yazdırmıştır.

That çıkınca kardeşi 2. Hattuşili'yi ordu komutanı yapar. Ancak 2. Hattuşili Kral gibi davranmaya başlayınca kendini güvende hissetmez ve başkenti Hattuşaş'tan Tarhuntaşa kentine taşır. Bu hareketiyle devletin idari yönetimi ikiye ayrılmış olur.


2. Mutavalli : Dönemindeki en önemli olay Kadeş Savaşı'dır. 2. Ramses'in Suriye'deki küçük krallıkları alması sonucu aralarında barış antlaşması bozulmuş ve savaş kaçınılmaz olmuştur.2. Ramses ile yapılan savaşı 2. Mutavalli kazanır.

3. Mutşili : 2. Mutavalli'nin ölümüyle tahta geçmiştir. Başken bu dönemde tekrar Hattuşaş'a taşınır. Amcası 3. Hattuşili ile güç kavgasına giren 3. Hattuşili, 3. Murşili'yi sürgüne gönderir.

3. Hattuşili : Yeğeni 3. Murşili'yi tahttan indiren 3. Hattuşili krallığını ilan eder. İştar rahibesi eşi Rahbe Puduhepa ile beraber imparatorluğu beraber yönetmeye başlarlar. Bu dönemde Mısır ile ilişkiler düzeltilir ve barış antlaşması yapılır. Asurlularla yaşanan sıkıntılar sonucu tüccarlarının topraklarından geçmesine mani olmuş, Asurluları durdurmak için Amarru ve Ugarit kralları ile antlaşmalar yapmıştır.

4. Tuthalia : Kısa bir süre thatta kalmış olup Kurunta'nın isyanında Hattuşaş ele geçirilir.

Kurunta : Kısa bir süre tahtta kalır. Yerine oğlu 3. Arnuvanda geçer.

3. Arnuvanda : Dönemde Hitit krallığı gerilemeye devam eder va batı bölümündeki topraklar kaybedilir.

2. Şippiluliuma : Döneminde başlayan deniz kavimleri ile imparatorluk son bulur.

2 Temmuz 2010 Cuma

Orta Tunç Çağı


Orta Tunç Çağı Dönemi, Anadolu'da ortalama M.Ö. 2000 yıllarında başlamıştır. Bu dönemde Anadolu'nun büyük kısmı beylikler tarafından paylaşılmıştır. Bu beylikler arasında sık sık çatışma çıkmaktaydı, kimi zaman sınırlar değşiirken bazen bu beylikler tarihten siliniyordu.

Bu dönemin en önemli özelliği Mezopotamya ile oldukça güçlü ticaret ilişkiler oluşturulmuş olmasıdır.Bu ticari gelişmeler dönemin içerisinde yazıyı getirecektir.Bu güçlü ticaret ilişkilerinin oluştuğu döneme "Asur Ticaret Kolonileri Çağı" denmektedir.Bu şekilde adlandırılmasının sebebi lüks içerisinde yaşayan beyliklerin Anadolu'da az bulunan kalay ihtiyaçlarını temin ettirme ihtiyaçlarıdır. Anadolu'da kalay yerine kullanılabilen arsenik insan sağlığı için oldukça tehlikeliydi. Bu sebepten dolayı asurlu tüccarlar Anadolu'ya kalay getirme görevini üstlenmişlerdir.

Bu dönem içerisinde Anadolu'da ortalama 95 adet asurlu tüccarın kurduğu, asurcada liman anlamına gelen "karum" denilen pazar yerleri kurulmuştur.Buraya kalay dışarısında güneydeki değerli kumaşları ve taşları getiren tüccarlar bunların karşılığında değerli taşlar alıyorlardı. Bu karumların en büyüğü olan "Kaniş Karumu" idi.Bütün karumların merkezi durumunda olan Kaniş Karumu aynı zamanda Hatti Beyliği'nin merkezi konumunda idi. Burada yapılan kazılarda, ticaret ve özel işlerdeki yazışmalarda kullanılmış 20.000e yakın çivi yazılı kil tablet bulunmaktadır.

Bu dönem Hitit tarihinin son dönemlerine kadar devam etmiş, devamında Son Tunç Çağı Dönemi'ne girilmiştir.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Megaron Tipi Evler ve Megaron Prototipli Tapınaklar


Megaron tarzı evler ilk olarak ilk tunç çağı döneminde Truva'da ortaya çıkmıştır. Bu ev dikdörtgen yapılı bir planda hazırlanmış olup önünde bir giriş kısmı mevcuttur. Hellenistik dönemde yapılan pek çok eve ve tapınağa prototip olmuş megaron tipi evler aynı zamanda günümüzde 1980 yılından beri Türkiye Mimarlar Odası'nın sembolü olarak kullanılmaktadır.

Megaron prototipli tapınaklar şu biçimde sıralanabilir.

In Antis : Megaron tarzı evlerin önüne iki adet sütun konulması ile oluşan bir yapısı vardır. Giriş holünün içerisinde Naos denilen kutsal eşyaların ve tanrıların konulduğu bir bölüm mevcuttur.Daha sonraları bu yapının arka kısmına da bir giriş holü ve 2 adet sütun eklenen bir türü de eklenmiştir.

Örnek

Prostylos : In antis tarzı tapınağın giriş holü kısmına dört adet ek sütun eklenmesi ile oluşan sütun tipidir.

Örnek

Amphiprostylos : Prostylos tarzı tapınağın arka kısmına 4 adet sütun eklenmesi ile oluşur.

Örnek

Peripteros : Tapınağın etrafına peristil adı verilen, tapınağı boydan boya çeviren bir sıra sütunun eklenmesi ile oluşan tapınak tipidir.

Örnek

Dipteros : Naos kısmında 6 adet sütun içerir ve 2 sıra peristil ile örülüdür.

Örnek

Pseudodipteros : Yalancı dipteros olarak da bilinen Pseudodipteros, dipteros planı ile aynı yapıya sahip olup, tek farkı tek sıra peristil ile çevrili olmasıdır.

Örnek

30 Haziran 2010 Çarşamba

UNESCO nedir?


UNESCO (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization), Birleşmiş Milletler Eğitimsel, Bilimsel ve Kültürel Örgütü, özel bir kurum olarak 2. Dünya Savaşı ardından 16 Kasım 1946 yılında kurulmuş bir örgüttür. Faaliyetleri uluslararası işbirlikçilik ile sağlanan imkanlarla eğitim, bilim ve kültürel açılardan dünya barışı ve güvenliğini sağlama açısından yapılan çalışmalardır.

Gelirlerini üye olan devletlerden aldığı aidatlar ve birleşmiş milletler fonundan sağlayan unesco yaptığı kültürel faaliyetler arasında bizim için en büyük önem taşıyan kısmı, tarihi alanları koruma altına alarak bu bölgelerin tahribatını önlemek ve gelişimi için katkılar sağlamaktır.

Türkiye üzerinde koruma altına alınmış tarihi ve kültürel yerler :

Göreme Tarihi Milli Parkı ve Kapadokya (1985)
Divriği Ulu Camii ve Melike Turhan Darüşşifası (1985)
İstanbul'un tarihi yerleri (1985)
Hattuşaş (1986)
Nemrut Dağı (1987)
Hierapolis–Pamukkale (1988)
Xanthos–Letoon (1988)
Safranbolu, Karabük (1994)
Truva (antik şehir) (1998)

olup aday gösterilenler ise :

Efes Antik Kenti(1994)
Karain Mağarası (1994)
Sümela Manastırı (Meryem Ana Manastırı)
Alahan Manastırı
Aziz Nikolaos Kilisesi
Harran ve Şanlıurfa (2000) [741]
Urartuların Ahlat Mezarlığı ve Osmanlı Hisarı
Kalesi ve Surları Diyarbakır
Selçuklu Kervansarayları Denizli ile Doğubeyazıt arasında
Konya-Selçuklu Medeniyeti
Alanya (2000) [746]
Mardin Kültürel Peyzaj
Bursa ve Cumalıkızık Erken Osmanlı kentsel ve kırsal yerleşim
Edirne Selimiye Camii
St.Paul Kilisesi, St.Paul 'u çevreleyen tarihi eserler
İshak Paşa Sarayı
Kekova
Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı
Arkeolojik Site Afrodisias
Antik Kentler Likya Medeniyeti
Arkeolojik Site Sagalassos
Neolitik Site Çatalhöyük
Arkeolojik Site Perge

29 Haziran 2010 Salı

Antik Truva Kenti


KAZILAR

Truva antik kentinde yapılan ilk kazılar 1871 - 1874 yılları arasından amatör bir arkeolog olan Heinrich Schielmann ve William Dörpfeld aracılığı ile yapılmıştır. Bu kazılar ile ilgili buluntular Homeros'un Iliadası ve Odysseia eserlerinden oldukça uzak buluntulardır. Bundan sonra gerçekleşen ilk kazı William Dörpfeld taradından 1893 - 1894 yılları arasında yapılmış olup dönemin bilinen özelliklerine yine uzak buluntular ortaya çıkmıştır.

Truva'ya ait ilk somut buluntu 1987 yılında yapılan kazılarda Truva'nın önemli bir limanına rastlanmıştır. Aynı zamanda Akilis'in anıt mezar tepesi de bulunmuştur.

Bu tarihten sonra 1988 yılında başlayan ve Manfred O. Korfmann önderliğinde başlayan kazılarda günümüze ait pek çok eser günyüzüne çıkarılmıştır. Bunlar arasında hellenistik dönem, roma dönemine ait pek çok buluntuya rastlanmıştır. Şimdiye kadar bulunan buluntular şehrin merkezi bölümüne ait olup, yerleşim alanlarının olduğu bölgelerde yoğun bir kazı çalışması yapılmamıştır. 1998 yılında UNESCO korumasına giren Truva'daki kazılar, Truva Dostları Derneği çatısı altında halen devam etmektedir.

YAPI KATLARI

Truva Kenti'nde İlk Tunç Çağı'ndan başlayarak Bizans Dönemi'ne kadar uzanan on yapı katı bulunmaktadır. Bu yapı katlarından ilki 14 tabakaua sahip olan 1. ve 2. ve 3. Truva, İlk Tunç Çağı'na aittir. 4. Truva İlk Tunç Çağı'ndan Orta Tunç Çağı'na geçen dönemi yansıtırken, günümüzdeki Homeros'un öykülerine konu olan Truva 6. ve 7. dönem olup, Truva'nın bir ticaret kenti olarak en görkemli dönemlerini yaşadığı zamanlardır. Bu evreden sonra 8. Truva'da Truva Hellenistik Dönem özellikleri taşımış olup, 9. evrede Roma Dönemi özelliklerini taşımış ve son olarak 10. dönemde de Bizans dönemine aittir.

TRUVA ATI

Homeros'un destanındaki Truva Atı'nın bugüne kadar bulunamamış olması, atın günümüze kadar yanmış olduğu veya bu atın gerçekte hiç var olmadığına dair düşünceler doğurmaktadır. Avrupalılar için çok büyük önemi olan bu destana ithafen, 25 Nisan 1915 yılında Ertuğrul Koy'una yapılan saldırıda, River Clyde isimli kömür gemisi ile dikkat çekmeden Ertuğrul Koy'una kadar gelinmiştir. Bu yöntem daha önce Truva Atı ile de yapılmış olduğundan bu gemiye modern truva atı adı verilmitir. Kente girildiğinde görülen truva atı 1975 yılında türk sanatkarı İzzet Senemoğlu tarafından yapılmıştır.

YAPILAR

Truva Antik Kenti'ndeki günümüze kadar bulunan yapılar Athena Tapınağı, Odeon (küçük tiyatro), Bolueuterion (Halk meclisi(SPQR), sunak, Propylaon ve türbündür.

Bunun dışında dönemde yiyecekleri toprağa gömmekte kullanılan ve bu sayede bir nevi buzdolabı işlevi gören Pitoslar, İlk Tunç Çağı'na ait, Hellenistik dönem'de çok büyük önem kazanacak olan megaron tipi evler burada bulunan diğer önemli buluntulardır.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Truva (Mitolojik Hikaye)


Truva'nın şehirsel özelliklerine geçmeden önce tarihin gördüğü en önemli edebiyatçılarından olan Homeros'dan başlamak gerekir. Bu edebiyatçının yazdığı eserler avrupa tarihinin temellerini oluşturur ve dünyanın en önemli edebi metinleri arasında kabul edilir. Yazdığı eserlerin dünya üzerinde yarattığı etki ne bir siyasi etkinlik ne de günümüzdeki trendlerin etkisiyle kıyaslanabilir, belki de günümüzdeki etkisi dinler kadar büyüktür.

Truva üzerine yazılmış olan iki metin olan Iliada ve Odysseia destanları sayesinde tarihin en önemli savaşlarından birisi açığa çıkmış, kimilerine göre efsane olan Truva Atı hikayesi burada yer almıştır.Bu büyük destanlar kısaca özetlemek gerekirse,Paris'in doğumu, güzellik yarışması, Akilis'in kahramanlıkları ve Troyalı Hektor'u öldürmesine kadar olan bölüm Iliada Destanı, buradan kentin alınmasına kadar olan bölüm ise Odysseia olarak geçmektedir.

Efsaneye göre Priamos'un eşi Pekabe, karnından çıkan bir alev topunun şehri yokettiğini görür, bunun üzerine, dönemde hemen herkesin yaptığı gibi bir kaine danışan Pekabe, doğacak olan çocuğunun bir şekilde Troya'nın düşmesine yol açacağını söyler. Bunun üzerine çocuğun öldürülmesini talep ederler ancak Pekabe ve Priamos çocuklarına kıyamaz ve Ida Dağı'nın eteklerine bırakırlar ve öldürüldüğünü bildirirler. Burada Paris vahşi hayvanlar tarafından büyütülür. Bu esnada bir gün Truva'da Thetis ve Peleus'un düğünü esnasında düğüne çağırılmayan Eris, bu düğüne çağırılmayışından dolayı bu düğünü karıştırmak ister ve bu sebeple gökten bir elma indirir ve bu elmanın üzeirnde dünyanın en güzel tanrıçasına yazmaktadır. Bu elmayı gören Zeus'un eşi Hera, savaş ve akıl tanrıçası Athena ve güzellik tanrıçası Afrodit bu elmaya sahip olup en güzel tanrıça olmak için mücadele edeceklerdir. Ancak sonrasında bunun için bir jüri seçilmesi gerektiğini ve dünyanın en güzel tanrıçasını onun belirlenmesi kararı çıkar. Buna hiçbir tanrı yanaşmak istemez, en sonunda Zeus bunun için Kazdağları'ndaki Paris'i görevlendirir. Paris'e bir takım vaatlerde bulunulur. Hera, eğer kendisi seçilirse ona dünyanın en büyük yapacağını, Athena onu dünyanın en büyük komutanı yapacağını, Afrodit'te ona dünyanın en büyük aşkını vereceğini söylerler. Paris tercihini kalbinden yana kullanır ve Afrodit en güzel tanrıça seçilir.

Bu durumun üzerine, Athena, Hera ve Poseidon (kendisin Truva şehrinin surlarının örülmesine karşılık Zeus'un ölümsüz atının verileceği vaad edilmiştir ama surların yapımı bittikten sonra şehirden kovulmuştur.) Truva'nın düşmesi taraftarı olurlar. Bu esnada kral Agamemnon'un kardeşi Menelaos'un eşi Helena, Afrodit'in ona verdiği söz sayesinde Paris'e aşık olur ve beraber Truva'ya kaçarlar. Bunun üzerine uzun zamandır Truva'yı alma peşinde olan Agamemnon Truva'ya savaş açar. Oldukça uzun bir savaş sonucunda Thesis ve Peleus'un oğlu olan ve yeryüzünün en büyük savaşçısı olarak görülen Akilis, Hektor'u öldürür. Iliada destanı burada bitmektedir.

Bu olayların sonrasında Akhalı Kral Odysseia, bir at yaptırır ve içerisine askerler yerleştirir. Savaşın bittiğini ve hediye olarak bu atı onlara hediye ettiklerini belirtirler.Bu esnada gemilerini Poseido'un yaptığı çok büyük bir sur arkasına gizlerler. Priamos, Poseidon'a zamanında verilmemiş olan attan dolayı olan mahcupluğundan bu atı kabul eder ve bu atı tapınağının önüne yerleştirir. Kutlamalar sonrasında alınan alkolden dolayı sızan askerler Truva Atı içerisinden çıkan askerleri görmezler, kapının askerlerini kılıçtan geçirdikten sonra şehrin kapılarını Akhalılara açar ve şehir düşer.

Şehir düşerken kaçan Truvalılar önce İda Dağı'nda saklanırlar, buradan Altınoluk civarlarına geçerler ve yaptıkları gemiyle Roma devletini kurarlar. Sonrasında Truva'nın intikamı yapılan 4. haçı seferinde (1200 - 1204)de Konstantinopolis'i ele geçirerek alırlar. Ancak 1261 yılında tekrar kenti kaptırırlar. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet, Konstantinopolis'i aldıktan sonra Truva'yı ziyaret etmiştir.

İlk Tunç Çağı


Kalkolitik Çağ'ın bitişi ile artık mevsimler günümüzdeki durumuna kavuşmaya başlamıştır. Kalkolitik Çağ'da başlamış olan ticaret ve organize çalışma kabiliyeti, tunç Çağı'na girilmesi ile gelişim göstermiş, madenciliğin de başlaması ile artık ticaret çok daha büyük önem kazanmaya başlamıştır.

Ticaret ve organize çalışanın öneminin iyice artmasıyla artık devlet oluşumları görülmeye başlamış, ticaretin öneminin artması yazının da doğuşunu getirmiştir. Bu gelişim sonucu eskiden izole yaşayan bu devletler artık birbirleriyle güçlü ilişkiler kurmaya başlamıştır. Devlet oluşumu bunun yanında bir yönetici sınıfının oluşumu ihtiyacı doğurmuştur. Bu yüksek sınıfın oluşumu zamanla halkın içinde de sınıflar oluşmasına yol açtı. Önceden yapılan silah ve çömleklerin yanında, bakır - kalay karışımı tuncun eklenmesiyle daha dayanıklı çanak çömlekler ve silahlar yapmaya başlamışlardır.Tunç Çağı, bu değişimlerin yanında bu yeni keşfin adıyla simgelenmiştir. Tunç Çağı, kendi içindeki gelişimlere göre 1. Tunç Çağı, 2. Tunç Çağı ve 3. Tunç Çağı olarak ayrılmaktadır.

Bu çağın mimari olarak en önemli özelliği, ilerde büyük tapınakların oluşmasına olanak sağlayacak olan megaron tarzı yapılardır. Bunlar ilk olarak Çanakkale'deki Truva bölgesinde rastlanmıştır.

Bu çağda mezarlar artık evin dışına gömülmek yerine, günümüzdeki mezarlıklarındaki gibi toplu bir şekilde gömülmeye başlanmıştır. Mezarlara genelde pitos denilen kaplar içerisine hoker biçiminde konularak toprağa gömerlerdi.

Bu dönemde çanak-çömlekçilik iyice gelişmiş, Truva bölgesinde yapılan çanak ve çömlekler genel olarak Çanakkale ve Batı Anadolu Bölgesi'nin karakteristiği olmuştur.Çanak ve çömlekler insan yüzü tutamakları olan, pek çok renge sahiptir. 3 ayaklı yapılan kaplar da zamanının oldukça sevilen kaplarıdır.